Harbiye Açıkhava konserlerinin açılışını yapan grubun solisti Duru ile konuştuk: 20 yıldır hep ‘Redd’ – Son Dakika Kültür-Sanat Haberleri

Kurulduğu günden bugüne müzikal/lirikal kalitesiyle, toplumsal olaylarda durduğu yer ve takındığı tavırla pek çok yurttaşın sesi oldu. Öyle ki Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nun yaz konserlerinin açılışını yaptılar ve solist Doğan Duru, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ve İBB’ye yönelik operasyonları protesto eden ve sonrasında tutuklanan üniversite öğrencilerini andı. “Burada aramızda olmayan genç arkadaşlarımız var, hapisteler. Burada aramızda olmayan belediye başkanımız var, o da hapiste. Ve yine burada aramızda olmayan bazı arkadaşlarımız var; belediyede liyakatle görevlendirilmişlerdi, onlar da hapiste. Yıllarca bizim karşımızda durdukları için, belki de 17-18 yıl sonra Harbiye’de konser verebilmiş bir grup olarak, dışarıda olan bazı arkadaşlar da var; onlar da iftiracılar” ifadeleriyle etkin pişmanlıktan yararlanarak tahliye edilen İBB Kültür AŞ Genel Müdürü Murat Abbas’a da bir göndermede bulundu.

Doğan Duru ile 20. yılını kutlayan Redd grubunu, ilk şiir kitabı “Tanrım Pardon Der misin?”i ve ülke meselelerini konuştuk.

– İlk albümün üzerinden 20 yıl geçti. Geri dönüp baktığınızda, bu 20 yılı nasıl değerlendirirsiniz?

20 yıl boyunca değişen sadece biz değildik, zaman da değişti. Müzik endüstrisi evrildi, toplum dönüşümler yaşadı ve her dönemde bir sanatçının, grubun kendini yeniden tanımlaması gerekti. Ama biz kendimizi tanımlamaktan çok, kendi dilimizi kurmaya çalıştık. Bu süreçte yaptığımız her albüm, içinde bulunduğumuz döneme dair bir tutanak gibi. Geride bıraktığımız 20 yıl, bir grup olarak kolektif hafızamızın inşasıydı.

– Bu 20 yılın muhasebesini yaptığınızda, “kırılma noktamız” dediğiniz olay/ olaylar var mı?

Kırılma noktası dediğimiz şeyler bazen dışsal değildir. Dönüp kendine baktığın, kendinle çarpıştığın anlar daha belirleyici olabilir. Bizim için “Mükemmel Boşluk” tam anlamıyla böyle bir andı. Kendi sınırlarımızı, alışkanlıklarımızı, düşünme biçimlerimizi sorguladığımız ve yeniden kurduğumuz bir eşikti. O albüm, hem yaratım sürecinde hem de sonrasında bizi başka bir yere taşıdı.

– Sizin için hangi albüm diğerlerinden daha farklı? Hikâyesiyle dinlemek isteriz.

“Mükemmel Boşluk” diğerlerinden ayrılır çünkü o albümdeki her karar, bir vazgeçişle alındı. Kayıt süreci teknik olarak zorluydu ama asıl mesele teknik değil zihinseldi. Neyi söylemek istemediğimiz üzerine uzun süre düşündük. Bazen susmanın da bir ifade biçimi olabileceğini orada öğrendik. Bu yüzden o albüm bizim için yalnızca bir koleksiyon değil, bir yüzleşmedir.

– Peki hangi şarkı/şarkılar?

Bu soruya albüm üzerinden cevap vermeyi daha doğru buluyorum. Çünkü bir şarkı, diğerinin bağlamı olmadan eksik kalır. Bazı eserler bütünlüklü düşünülmek zorunda. O albüm de öyleydi.

– İlk şiir kitabınız yayımlandı. Sözlerinizi şarkılarda ifade etmenin yanında, kâğıda basılı olarak görmek size ne hissettirdi?

Müziğin geçici olduğunu düşünürüm; bir sahnede, bir anın içinde, havada kalır. Ama yazı kalıcıdır. Yazının soğukluğu, müziğin sıcaklığından çok farklı. Kitapta kelimelerle yalnız kalırsınız. O yalnızlık bana iyi geldi. Bir tür çıplaklıkla karşılaştım; süslenmemiş, doğrudan, bazen acımasız bir dil. Bunu deneyimlemek istedim.

– Kitabınızı, yakın geçmişte yitirdiğimiz İrfan Alış’a armağan ediyorsunuz. Türkiye nasıl bir sanatçı yitirdi, farkında mı sizce?

Bazen birinin yokluğuyla onun gerçek etkisi daha belirginleşir. İrfan, çok yönlü, derinlikli bir insandı. Sadece müzik yapmadı; düşünce üretti, insan yetiştirdi, ses verdiği her alanda iz bıraktı. Türkiye onun neyi temsil ettiğini tam olarak anlayabildi mi bilmiyorum. Ama biz onu özlüyoruz. Bu kitap da o özlemin bir yansıması.

‘SANATÇI TANIKLIK ETMEDEN KÖTÜÇÜSÜN

Bu soruya albüm üzerinden cevap vermeyi daha doğru buluyorum.

Çünkü bir şarkı, diğerinin bağlamı olmadan eksik kalır. Bazı eserler bütünlüklü düşünülmek zorunda. O albüm de öyleydi. n İlk şiir kitabınız yayımlandı. Sözlerinizi şarkılarda ifade etmenin yanında, kâğıda basılı olarak görmek size ne hissettirdi? Müziğin geçici olduğunu düşünürüm; bir sahnede, bir anın içinde, havada kalır. Ama yazı kalıcıdır. Yazının soğukluğu, müziğin sıcaklığından çok farklı.

Kitapta kelimelerle yalnız kalırsınız. O yalnızlık bana iyi geldi. Bir tür çıplaklıkla karşılaştım; süslenmemiş, doğrudan, bazen acımasız bir dil. Bunu deneyimlemek istedim. n Kitabınızı, yakın geçmişte yitirdiğimiz İrfan Alış’a armağan ediyorsunuz. Türkiye nasıl bir sanatçı yitirdi, farkında mı sizce? Bazen birinin yokluğuyla onun gerçek etkisi daha belirginleşir. İrfan, çok yönlü, derinlikli bir insandı. Sadece müzik yapmadı; düşünce üretti, insan yetiştirdi, ses verdiği her alanda iz bıraktı. Türkiye onun neyi temsil ettiğini tam olarak anlayabildi mi bilmiyorum. Ama biz onu özlüyoruz. Bu kitap da o özlemin bir yansıması.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir